Uygunluk Kuramı Kime Aittir? Bir Hikâyenin İçinde Anlamı Keşfetmek
Merhaba sevgili okur,
Bazı kavramlar vardır ki, ilk duyduğumuzda akademik bir terim gibi gelir kulağa. Fakat onları biraz deşince, aslında hayatın tam ortasında olduklarını fark ederiz. “Uygunluk kuramı” da işte tam olarak böyle bir kavram… Bugün sana sadece bu kuramın kime ait olduğunu anlatmakla kalmayacağım; aynı zamanda bu teorinin nasıl bir yaşam felsefesine dönüşebileceğini bir hikâyeyle göstereceğim. Hazır mısın? O zaman gel, bu yolculuğa birlikte çıkalım.
—
Bir Tesadüf Değil, Bir Uyum: Uygunluk Kuramı’nın Doğuşu
Uygunluk kuramı, dilbilim ve iletişim alanında önemli bir yer tutar ve 1980’lerde Dan Sperber ve Deirdre Wilson tarafından ortaya atılmıştır. Bu kurama göre bir iletişimin başarılı olabilmesi için, gönderilen mesajın alıcı tarafından kolayca işlenebilir olması ve yeterli anlamı taşıması gerekir. Yani bir mesaj ne kadar “uygun” olursa, o kadar etkili olur.
Ama bunu akademik terimlerle değil, bir hikâyeyle anlatmak daha anlamlı olacak. Çünkü kuramlar kitaplarda doğar ama hayatta anlam bulur.
—
Hikâyemiz: Elif ve Kerem’in Anlam Arayışı
Elif, insanların duygularını okumakta ustalaşmış bir psikologtu. Her sözü seçerken karşısındakinin kalbine dokunmayı önemser, iletişimde empatiyi merkeze koyardı. Onun için bir söz, sadece bir cümle değil; bir kalbe ulaşma aracıydı.
Kerem ise bir mühendis… Dünyaya stratejik ve analitik gözlerle bakan, karmaşık verileri çözümlemeyi seven biri. O, iletişimin mantıksal yönünü ön planda tutar, mesajın net ve işlevsel olmasına odaklanırdı.
İkisi bir sosyal projede tanıştığında, farklı bakış açıları çatışmak yerine tamamlayıcı oldu. Çünkü her ikisi de iletişimin gücünü biliyor, fakat farklı yollarla tanımlıyordu.
—
Kuramı Hayatta Anlamlandırmak
Bir gün proje toplantısında fikir ayrılığı yaşadılar. Kerem uzun ve teknik detaylarla dolu bir sunum hazırlamıştı. Elif ise bunun çok karmaşık olduğunu, insanların anlamakta zorlanacağını söyledi.
“İletişim sadece bilgiyi aktarmak değil,” dedi Elif, “karşındakinin anlayabileceği bir dille konuşmaktır.”
Kerem gülümsedi. “Ama doğru bilgi verilmezse, anlaşılan şey eksik ya da yanlış olur,” diye karşılık verdi.
İşte tam da bu tartışmanın ortasında, farkında olmadan uygunluk kuramının özünü yaşadılar. Çünkü bu kuram, bilgi ile anlaşılabilirlik arasındaki tam o dengeyi bulmakla ilgilidir. Ne çok fazla ne çok az… Ne yalnızca kalbe ne yalnızca akla hitap eden… Doğru yerde, doğru dozda bilgi.
—
Uygunluğun Hayattaki Yeri: Sözlerdeki Denge
Uygunluk kuramı bize sadece dilbilimsel bir çerçeve sunmaz; aynı zamanda ilişkilerde, dostluklarda ve hatta aşkın kendisinde de geçerlidir. Elif ve Kerem’in ilişkisi de bu kuramın bir yansıması haline geldi.
Kerem, Elif sayesinde sözcüklerin duygusal ağırlığını fark etti. Artık sadece “nasılsın?” demiyor, “bugün seni ne mutlu ederdi?” diye soruyordu.
Elif ise Kerem sayesinde sözlerinin daha net ve hedefe yönelik olması gerektiğini öğrendi. Artık sadece “kendine dikkat et” demiyor, “şu adımları atarsan kendini daha iyi hissedersin” diyordu.
Bu küçük değişimler, aralarındaki bağı güçlendirdi. Çünkü artık iletişimleri yalnızca sözcüklerden ibaret değildi; anlam, duygu ve mantığın birleştiği bir bütün haline gelmişti.
—
Kuramın Özünü Anlamak: Herkes İçin Bir Mesaj
Sperber ve Wilson’ın uygunluk kuramı bize şunu öğretir:
İletişim sadece konuşmak değil, anlaşılabilir olmaktır.
Sadece söylemek değil, karşıdakinin dünyasına ulaşmaktır.
Ve belki de en önemlisi, her sözde bir köprü kurmaktır.
İster bir dostla sohbet ederken, ister bir iş toplantısında konuşurken, ister sevdiğin insana duygularını anlatırken… Her durumda uygunluk kuramı sessizce oradadır.
—
Sonuç: Uygunluk Sadece Kuram Değil, Bir Yaşam Sanatıdır
Elif ve Kerem’in hikâyesi bize gösteriyor ki, uygunluk kuramı sadece dilbilim kitaplarında duran bir teori değil; yaşamın her anında karşımıza çıkan bir gerçektir. Bir sözün etkili olması için onun sadece doğru olması yetmez; aynı zamanda karşıdakinin dünyasında anlam bulması gerekir.
Şimdi sana soruyorum:
Sen sözlerini ne kadar “uygun” seçiyorsun?
Karşındaki insan seni gerçekten anlıyor mu, yoksa sadece duyuyor mu?
Belki de bugün, kuramı bir akademik bilgi olmaktan çıkarıp, hayatımızın rehberi haline getirmenin tam zamanı. Çünkü en güzel iletişim, hem akla hem kalbe dokunandır.